Film Arası Dergisi’nden Suat Köçer Faysal Soysal’a Sordu

1-) Sinema sanatçılarının politik konularda fikir belirtmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

2-) Politik konularda fikir belirten isimlere seyircinin bakışı (eskiye nazaran) değişiyor mu?

1-
Öncelikle politik kelimesinden ne anladığımı netleştirmeliyim. Politik’ten kastımız Politika ise yani herhangi bir partinin devlet yönetiminde (demokrasilerde çoğunluğun oyu ile onaylanma şartı ile) izlediği yol yöntem ile ilgili durumlar ise; Baştan bir kere sadece sanatçının değil İlim ve Bilim adamının da bu konuda düşünceler fikirler serdetmesi ya da eserlerini bu şiarlara göre yaptığını söylemesi meşgul olduğu zenaatın künhüne varmadığını gösterir. Ancak ideolojik, fikri, felsefi bir kavganın ve mücadelenin yedeğinde sinema yapan yönetmenlerin bu durumlarla ilgili fikirlerini beyan etmelerinde bir sakınca görmüyorum. Zira akıllı ve sorumluluk sahibi her insanoğlunun inançları, değerleri ve ilkeleri olmalı ve bunları hayata hakim kılma için bir savaşın ve beyanın içinde olmasında bir sakınca görmüyorum. Hassas olan nokta şudur ki bu insanoğlu Sinema’dan sanatı anlıyorsa eserini idelojik tutumlarının gölgesinde bırakmamalı yoksa şiar, görev, propaganda dolu bir film ortaya çıkabilir. Filmin biçimi daha doğrusu her sanat biçimi belli özleri taşıyabilir onlarla bütünleştiğinde ortaya benzersiz biricik bir yapıt çıkabilir. İdeolojinin, fikrin hakim olduğu sanat eserleri ister istemez biçimlerini, renklerini sanatçının öznelliğinden gelen yaratıcılığını bu kavga uğruna feda eder doğru deyimle intellactın pençesine düşerler. Çünkü dertleri ve kavgaları herkese ulaşmak olur. Oysaki sanatın derdi herkese ulaşmak değil aynı duygu, karmaşa, ideloji ve inanç içerisindeki özel bir gruba hitap onlarla dahi her biri birbirinden farklı olan ilişkiler kurar. Eserleri düşünceden, fikirden arınmış ya da bundan nasiplenmemiş sanatçıların eserleri ise başka bir handikap taşır. Onlar herkesin hatta bir grubun bile değil kendi şahsi dünyalarının gölgesinde kalan başka bir insanoğlu ile münasebet kurması fazlaca imkan dahilinde olmayan plastik eserler ortaya çıkarırlar çoğu zaman. Aslolan şudur ki sanatçı şiirini ve sinemasını politik hatta ideolojik hamillerin gölgesinden çıkarıp insan olduğunu, şerefli olduğunu yalan bir dünyada yaşadığını derk eden her insanın bir yarasına dokunmayı hedef alması. Eseri ile bitişik bir varlık olduğu için ister istemez düşüncesi, ideolojisi varsa inancı zaten esere o farkında olsun olmasın (dikkat edin kelimeye) indirekt-dolaylı olarak esere geçecektir. Bu kadarı da yeter de artar muhataba. Fazlası isteniyorsa sanat eseri bırakılıp makale, fikri oturum, münazaralarla düzyazı ile her türlü politik, idelojik ve fikri tartışmanın içine girilebilir.

2.
Yukarıda söylediklerim tam olarak seyirci için de geçerlidir. Seyirci eğer safsa sanatçı düzeyinde olmasa da sanatın ruhundan nasiplenmemişse Sanatçıların politik fikirleri sebebiyle onların eserlerini yüceltecek ya da aşağılayacaktır. Bu da o esere açıkça zulm edilmesi anlamına gelir. Bu ortamın önemsendiği durumlarda piyasanın, kapitalizmin ve hakim rejimin yaydığı ve onayladığı eserler revaç kazanacak insanların bir zamanlar inandığı güzel değerlerin yeniden tesisini bırakın özlemini bile yansıtacak nostaljik eserler gittikçe havaya karışıp kuruyacaklardır.

Gönülden gönüle bir yol vardır bilinmez…

Bunu politika ve ideoloji hiç bilmez. İnsanoğlu tecrübeleri sonucu buna varır ama sanat eseri ile bu ortaya çıkar sanat düşüncesiyle bile değil…

30.12.2010

You May Also Like

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir