‘BİR ŞEY’ ÖĞRETMEKTEN KORKAN ADAM: İSMET ÖZEL

‘BİR ŞEY’ ÖĞRETMEKTEN KORKAN ADAM
İSMET ÖZEL

Gerek şiiri üzerine gerekse şahsiyet ve fikirleri üzerine yazılması ve konuşulması en zor isimlerin başında geliyor İsmet bey. Buna sebep, sadece onun hala yaşıyor olması değil elbette. Edebiyat kanonunun, şiiri ya da kendisi hakkında bir şey söylerim de beni bir yerde yakalar ve rezil eder korkusu bir yana takipçilerinden de hiç beklemediğiniz bir köşeden yumruk yeme ihtimaliniz de her zaman baki. Hoş birileri sırf onun diline düşmek için de taklalar atmıyor değil ama o her zamanki gibi kime ne kıymet verileceğinin hesabında çok mahir. Sonuçta İsmet Özel paylaşılamayan ve kimsenin de kendi cephesine katamadığı, daha samimice söylemek gerekirse sahibi olmaya da cesaret ve keyfiyet gösteremediği bir ülke. Yollarına çıktıkça yorulduğun ama doruklarına hiçbir şekilde seni ulaştırmayan büyülü bir dağ gibi coğrafyasını her gün yeni haşin rüzgarlarla besliyor. Bizzat şairin başta kendi şiiri ve poetikası sonrasında ise taviz vermeyen dakik şahsiyetinin taşlarıyla örülmüştür bu dağa çıkan yol. Yolda fikirleri ve ideolojisinin yansıması gibi gözüken ağaçların altında serinlemek ne mümkün, kızgın güneşin altında ter dökmeyi tercihle yola revan olmanız çoğu zaman daha kârlı gibi gözükür. Zira o ideologya ya da kendi tabiriyle intellactı da en az şiiri kadar izaha, detaya ve tebliğe imkan vermeyecek kapalılıkta ve çok boyutlulukta. Sanki daha kendini var ederken aynı anda da eleştirmeye/tüketmeye ve uzun vadede belki de yok etmeye ayarlanmış gibi döşüyor fikir mayınlarını. Onlara basmadan çıktığın bu yolda tam hakikati yakaladım, zirveye vardım dediğin anda bizzat İsmet beyin artık orada olmadığını, başka bir zirveden seslenmeye başladığını ve kendi kurduğu yolu daha estetik bir yolla silmeye başladığını görmek zaman içinde şaşırılmayacak bir durum halini alıyor. Sarp bir yokuş gibi şiirinin doruklarına sevdalanan her genç yürek zirveye ulaşmak için bütün bunlara, yani öğrenmemeye, alışmamaya, kabul etmemeye alışmak durumunda. Bu yazgı; İtaki’ye giden ama vardığında eli boş dönen Ulysess’in alın yazısı gibi trajik ama o kadar epik. Bu epik heyecan her daim okuyucuyu zirveye ulaşmak yerine maceraya, arayışa ve dönüşüme aşık kılıyor. Zirveye ulaşmış birini gören şair eminim ki onu itmekte ve öğrettiklerini yalanlamakta bir beis görmeyecektir. Zira o zirve sadece ona aittir ve ikinci bir kahramana yer yoktur orada.

İsmet Özel’in düz yazı kitaplarından Taşları Yemek Yasak, Waldo Sen Neden Burda Değilsin? Gibi ilginç isimli eserlerini ağabeyimin kitaplığında görmüşlüğüm vardı ama sanırım bir şair olarak İsmet Özel adını, Ece Ayhan’ın bir röportajında, sitayişle bahsettiği edebiyat öğretmenimiz Zahit Eren’den duydum ilk defa. Orta ikide idim, sene 1992. Yazdığım bir şiiri sınıfta okumuş ve herkesin anlamsız bakışları altında ezilmişken Zahit Eren’in ‘İsmet Özel’in etkisinde çok kalmışsın’ deyişini hala aynı netlikle hatırlarım. Bütün genç şairlerin okuduktan sonra esiri oldukları ve davudî söyleyiş sesini kulaklarından bir türlü silemedikleri o epik ve cesur ritme ben daha onu hiç okumadan esir olmuşum meğer. Nereden bulduysam birkaç gün içinde Erbain’i edindim. İyi hatırlıyorum, uzun süre okuma cesareti gösteremedim, hatta öyle ki Eğirdir kemik hastanesine tek başıma yaptığım yolculukta -yine 13-14 yaşlarında- yanıma almış ama ne otobüs yolculuğunda ne de tren ile Antep’e dönerken kitabın kapağını açmaya cesaret edebilmiştim. Nihayet Antep’e vardığımda bir sabah dayanamayıp kutsal bir kitabın sayfalarını çevirir bir ihtiyat ve yavaşlıkta birkaç günde yedim, Erbain denen o ağır tokadı. Yaz sıcağının susuzluktan toprağa yapıştırdığı kabak yaprakları gibi ben de bitmiştim ama. Şiire ilişkin yepyeni bir dünya açılmıştı önümde. Aynı zamanda Batman coğrafyasındaki PKK-Hizbullah, sağ-sol çatışmasına da ilk defa uzaktan ve bir dağın zirvesinden bakabilme fırsatını elde etmiştim. İlk olarak Murat Kapkıner’in sesinden Amentü şiiriin içinde yer aldığı bir kaset edindim ve defalarca dinledim o şiiri. Babam çiftçi olduğu için bizim de bir hayli meyan kökü emmişliğimiz vardı. Cebimizde sedef çakımız ve aynamız da olmuştu. Cumhuriyetin kulu olan polislere de bigane değildim ama yasak düşüncelerden Gide, fly Pan-am, Drink coco-cola, Forbes gibi bir çok meseleyi orta okul yaşındaki bir çocuğun tahayyülüne yediremiyordum henüz. Sonra kendi sesinden şiirlerinin yer aldığı kaseti edindim. Daha da heybetli ve iri kemikli durmaya başladı Erbanin’in şiirleri. Çocuk kemiklerinden yaptığı yelkenliler beni bir yere götürmek yerine, Batman’ın o çöl sıcağını bir serinliğe dönüştürüp boğduruyordu beni. O zamanlar, okuduğu şiirlerinin fonunda, neden bu kadar kötü bir müzik seçtiğini sorguladığımı hatırlıyorum. Yıllar geçtikçe İsmet Özel’in, poetik duruş olarak şiir için layık gördüğü makama ve ontolojik zemine başka hiçbir sanatı ortak kabul etmediğini kavradım. Nitekim, 2003’te İsmet beyin Bilgi Üniversitesi’ndeki derslerine katıldığımda neden o müzikleri seçtiği ile ilgili bir bahse denk gelince bu konudaki inancım da pekişti. Bugün ise kendisinin bütün yeni şiir okumalarına rağmen hala o ilk okuyuş stilini, buruk ve utangaç heyecanını ve arka plandaki müzikleri daha fazla sevdiğimi itiraf etmeliyim. Hatta o müziklerin sandığımdan çok daha güzel olduklarını da şimdi kavramış durumdayım. Lakin şiirin müziği ve ritmi ile yarışmaya soyunmadıkları, bunu göze almayıp kendi yataklarında öylece aktıkları için şiiri ve okuru rahatsız etmedikleri için seçildiklerini biliyorum. Tıpkı İsmet beyin bir felsefeci olarak fikir düzleminde bir şey söylerken, iddia ederken ve vaaz ederken daha önceden kurduğu şiir dünyası ve poetikasıyla yarışmayı gütmeden kendi düzlemlerinde kıymetli olmaları gibi bir durumdu bu.

Şiirin gölgesinde kalma (belki de emniyet alanında kalma demeliyim) ya da kendine şiirin aynasında çekidüzen verme durumu İsmet beyin kurmaya çalıştığı felsefi ya da sosyolojik düşünce iddialarında zaman zaman çatlakların oluşmasına sebep oldu Kaçınılmaz olan bu durum gerçek anlamda insan aklının tahakküm kurmaya çalıştığı bütün öğretilerde kendini mutlak anlamda gösterir zaten. Platon’da da, Kant’ta da ve Deleuze’de benzeri bir durum yaşanmadı mı? Şair zaten bu söylenenler ile yaşanılanlar arasındaki uçurumu ve bu söylevlerin zaman içinde diğer insanlar adına ve kendisi adına bizi tatmin etmediğini keşfettiği için şiire sığınmaz mı? O, başta kendi aklının sonra da bütün tarihin getirdiği aklın esaretinden kurtulup vicdanından hareketle şerefli bir ses çalar dumura uğrayan yaralarımıza. Tam da Novalis’in ‘Şiir aklın açtığı yaraları onarır’ iddiasını doğrular böylece. İsmet Özel’in şair/düşünce adamı düzleminde en büyük eleştiri alacağı nokta da burasıdır aslında. Her ne kadar yaşlı ve tecrübeli de olsa takipçilerine modern aklı ile yeni yaralar hediye etmekte, ama öte yandan onları onaracak yeni şiirlerin/şair duyuşlarının ve ahlaki önderliklerin, Türkiye’nin kültür-sanat-siyaset ikliminde kalıp kalmadığından da şüphe duymaktadır. Belki burada ilk bakışta, İsmet beyin şiirinin ve beraberinde Modern Türk Şiiri’nin genel anlamda modern aklın sebep olduğu felsefi/sosyolojik arızalara karşı bizde bağışıklık sağladığı ile ilgili iyimser bir hissiyat ile avunabiliriz. Lakin bugün Türk toplumu, modern çarklar arasında sıkışan her insan teki gibi şiirden düşünceye gitmek yerine, düşünceden şiire gitme kolaylığını tercih ediyor. Böyle olunca da İsmet beyin bütün şiir birikimiyle bağını kurmadan, zahirde söylediğine takılıp ne maksadını derk edebiliyorlar ne de -açlıklarını fark etmediklerini için- İsmet Özel şiirinin, onları nasıl doyuracağını derk edebiliyorlar. Türk şiir birikimi bugün bir anıt gibi duruyor, kabul. Belki de liberal ekonomi ve modern kapitalizmden çıkışımızın anahtarlarını da orada bulabilme ihtimalimiz var ama nasıl? İsmet beyin buna en temelden vâkıf bir şair ve mücadele adamı olması ve bizi yönlendirmeye çalışması/çalışmaması çok kıymetli, zira memleket sevdası için bugün, başka bir çıkar gözetmeden bu endişeyi taşıyan ve bunun için acı çeken bu düzeyde başka bir sanatçı ve aydınımız yok.

İsmet Özel’in her şiiri için sayfalar dolusu eleştiriler-övgüler yazılsa, söylense ve tartışılsa kıymetini derke kafi gelmez. Sonuçta her şiir gibi kendi yankısını bulacağı bir kalbi, kulağı bulmadığı müddetçe hakkında ne yazılsa bir yönüyle edebiyat tarihine kurban gitme ihtimalini de barındırıyor. Benim nazarımda onun bir şey öğretmekten korkan karakterinin ve bundan kaçınırken kanonun ve edebiyat tarihinin bir çok kutsal kitabından -dolaylı bir şekilde- daha fazla şey öğreten karakterinin mücessem olduğu ve fikirsel çıkışlarının, öfkesinin, vakarının, savaşçı sesinin ritme ve imgeye bir heykel gibi büründüğü iki büyük şiiri vardır: Esenlik Bildirisi ve Mataramda Tuzlu Su. Elbette ki diğer şiirlerinde bu özelliklerinin izleklerini rahatlıkla bulmak mümkün, lakin bir şiir bütünü ve evreni içinde bu iki şiir kendine rağmen, var ettiği düşünsel-felsefi düzleme rağmen şiirin ve şairin akla, tezlere, sözleşmelere; hasılı verili her rasyonel düzene nasıl kafa tutulması gerektiği ile ilgili net bir harita çıkarıyor önümüze. Bu iki şiirin yanına Şiir Okuma Klavuzu’nun 1980 basımındaki 6. denemeyi ve 1990 baskısındaki ‘Bir Şey Fazla, Bir Şey Eksik’ denemesini koyduğumuzda İsmet Özel’in şiire, hayata, insana ve dine bakışı net olarak çıkar karşımıza.

Yerlilerin ve zenginlerin, toprağı kendi mülkü gibi görenlerin ve dünyaya kazık çakmış ehram sahibi firavunların ülkesinden matarasında tuzlu suyla yola çıkan bir garip olarak, acısını ve susuzluğunu herhangi bir makam ve şöhrete teslim etmeyen ahlâkının altında vakarı; tribünlerin, konjonktürün, piyasanın ve reytingin en güzel çiçekleri kullanıp reklam yapmasına karşı vandal yüreği ile bütün çiçekleri ezerek kendine canavar dedirten deliliğinin altındaki hıncı ile İsmet Özel bu yalnızlığı ve bir başınalığı ile hiçbir zaman kimseye bir şey öğretmeye kendini borçlu hissetmedi. Şiir okuma kılavuzundaki 6. denemesinde şiiri bir hayvanın inleme-çığlığına benzetirken burada bir mesajın olabileceğini ama asıl meselenin o çığlığı atanın ne cins bir mahluk olduğu fikrine vurgu yaparak şiirin bir ideolojinin ya da kutsal bir davanın yol gösterici metni olamayacağını sosyalist ve İslamcı gençlere söyleyerek bütün cemaatlerden aforoz edildi. Sağcılığın ve solculuğun şiirle hidayete ulaştırma propagandalarının en yoğun ve karlı olduğu dönemde dahi şiiriyle asla kendi dünya görüşüne yakın olanlara bir şey anlatmaya ya da öğretmeye ve alkış toplamaya tenezzül etmedi hatta bundan kendine bir öğreti devşirenlerin haline de üzülüp yanlış anladıklarını beyan ederek bir şey öğretme korkusunu açık etti. Bazen ya öğrettiği şeye layık görmedi bizi, bazen de hakikatte, şiir dışında öğretilen her şeyin zamanın gücü karşısında çürüyeceğini hissederek, kendini tezata düşüren şeyler söyledi. Sanırım, hakikat diye bir anlık kabul gören olgunun, küçük ve sığ heyulamızda bir şablona sıkıştırılıp, elden ele dolaşan metaya dönüşmesin diye yapıyor bunu. Şairin bir şeyi fazla, bir şeyi eksik mevzuu da burada giriyor zaten devreye. Şairin gerçek anlamda yeryüzünde cereyan eden hadiseler karşısında diğer insanlardan daha fazla yaralandığını yeri geldiğinde ise zulüm karşısında herkesten fazla direnç gösterebildiğini söylediğimizde bütün Türk Şiirinin temsilcilerinin özelde ise İsmet beyin fikir ve düşünce dünyasının önemi çok büyük. Şair duyarlılığı, uyanıklığı ve hesapsızlığı ile bu coğrafyanın kaderi için muazzam bir birikim ve rehber olduğunu söyleyebiliriz. Türk Aydın’ın onun ne söylediğinden çok neden ve kime söylediğine odaklanması ona yeni ufuklar açmasının yanında, yabancı hayranlığına ve zafiyetine karşı da özgüven kazandıracaktır. Zira o genel anlamda nesirde de şiirinde sivrilttiği gibi tek başına, kimseden korkmayan ve sadece hakka bağlı bir duruş sergileyerek bize bir şey anlatma, öğretme çağrısından çok gittikçe zayıflayan ve değerini yitiren insan tekinin nasıl bir mahluk olduğuna işaret etmeye çalışmakta. Yani şiirin dolaylı yoldan bizi ulaştırdığı bu ‘kim olduğumuz’ mecrasına nesir yoluyla doğrudan çağırmaya çalışmakta. Ne var ki her çağrı kulağı oraya dönük olsa da herkese ulaşmıyor.

Not: Bu yazı Hece Dergisininin 325.sayısı olan İsmet Özel, Özel Sayısının 1.Cildinde yayınlanmıştır.

You May Also Like

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir