SARAYBOSNA FİLM FESTİVALİNDE TÜRK SİNEMASI RÜZGARI

Ağustos, 2011

Balkan bölgesinin en önemli ve büyük festivali görünümündeki Saraybosna Film Festivali bu yıl da eski yıllara nazaran kan kaybetmiş gibi duruyordu. Özellikle seçilen filmlerin gösterimlerine sinemaseverlerin ilgisinin önceki yıllara nazaran belirgin düzeyde azaldığı hissediliyordu. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi iyi filmlerin sayısının azlığı, ikincisi; festival haftası boyunca havanın yağmurlu oluşu. Bir çok iyi filmin açık hava gösterimleri kapalı mekanlarda yapılmak zorunda kalındı.

Festivalde ilgi odağı olan bir kaç unsur vardı. Bela Tar’ın Torino Atı filmi yarışma dışı bölümde özel olarak seyirci ile buluştu. Bela Tar, Talent Campus’un programına katılıp gençlerle filmi üzerine söyleşi gerçekleştirdi. Gençlerin kendisine ilgisi büyüktü. Bela Tar, sinema’nın endüstrisileşmesine, kapitalizme, film adına yapılan ve filmin estetik ve sanat boyuna hiç bir değer katmayan organizasyonlara ciddi eleştiriler getirdi. Festivalin diğer önemli konukları ise Otel Ruanda filminin Oscar ödüllü senaristi Terry Georg ve son filmiyle Wim Wenders’ti. Tabi başta Bosna ile ortak yapım olan Nuri Bilge Ceylan’ın filmi ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ olmak üzere Türk filmlerinin rüzgarı da festivalin havasına rengini kattı. Seyfi Teoman’dan ‘Bizim Büyük Çaresizliğimiz’, Hüseyin 7 farklı yönetmenin İstanbul üzerine kısa filmlerini konu alan ‘Unutma beni İstanbul’, Serhat Karaaslan’nın ödüllü kısa filmi ‘Bisiklet’, Hüseyin Karabey’in kısa filmi ‘Hiç bir karanlık unutturmaz’, İmre Azam’ın Ecumenopolis belgeseli ve yarışma bölümü filmi olan Seyfettin Tokmak’ın ‘Kırık Midyeler’ filmi festivalde Türk sinemasını temsil eden yapıtlar oldu. Bunların dışında Cinelink’te yapım sonrası destek için Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Araf’ filmi ve Ali Aydın’ın ‘Küf’ filmi yarışıyorken Proje destek için de Mahmut Fazıl Coşkun’un ‘Yozgat Blues’ ve Nesimi Yetik’in ‘Tozun Ruhu’ filmleri Türkiye’yi temsil eden projeler arasında yer aldı. Aida Begiç ve Semih Kaplanoğlu’nun ortak yapımı olacak olan ‘Bosna’nın Kuşatma Çocukları’ festivalde Boşnak-Türk yapım olarak Basın toplantısıyla tanıtıldı. Seyircilerin merakla beklediği bir proje olan filmin çekimleri Ekim ayında Aida Begiç’in yönetiminde Saraybosna’da başlayacak.

Festivalin yarışma bölümünde büyük ödül Avusturyalı yönetmen Karl Markovics’İn Atmen(Nefes alış) adlı filmine gitti. Jüri özel ödülüne ise Bulgar film Ave’nin yönetmeni Konstantin Bojanov layık görüldü. En iyi kısa film ödülünü ‘Mezanin’ filmiyle Hırvat Dalibor Matanić aldı. Nedžad Begović de A cellphone movie (cep telefonu filmi) belgeselini ise Bosna’dan en iyi belgesel ödülünü aldı. İnsan hakları ödülü İmren Azam’ın Türkiye’de bir çok festivalde gösterilen ‘Ecumenopolis’ filmine verildi. Festivalin Endüstri ödülleri yarışmasında da Türkiye’ye iki ödül var. Cinelink Proje geliştirme atölyesinde Mahmut Fazıl Coşkun’un ‘Yozgat Blues’ adlı film projesi Euro-imaj ödülene layık görülerek 30.000 Euroyu almaya hak kazandı. Ali Aydın’ın Küf adlı filmi de 80.000 euroluk post prodüksiyon desteği aldı.

Ödüller bir kenara bıraktığımızda bir festival için en önemli hedef en iyi filmlerin onlara ilgi duyabilecek düzeydeki seyirci ile buluşması olacaksa Bela Tarr’ın Torino Atı, Lars Von Trier’in Melancholia’sı, Andrei Zvyagintsev’in Elena’sı, Dardanne Kardeşlerin Bisikletli Çocuğu, Aki Kaurismaki’nin Le Havre filmi ve tabi ki Nuri Bilge Ceylan’nın Bir Zamanlar Anadoluda filmi festivalin bu görevini bir nebze de olsa yerine getirdiğine delil sayılabilecek filmler.

Özellikle ‘Bir zamanlar Anadoluda’ filmi açık hava gösterimi hava muhalefetinden dolayı iptal edilip kapalı mekanda gösterilmesine rağmen en faz izleyiciyi toplayan film oldu. Kötü gösterim şartlarına rağmen bir kaç kişinin sıkılıp dışarı çıkması dışında büyük bir kalabalık 2.5 saat filmi zevkle izledi.

Nuri Bilge’nin senaryo açısından en güçlü filmi diyebileceğimiz bu film bir grup devlet görevlisinin cinayet zanlısı iki kişi ile birlikte gömülen maktul’un cesedini aramalarının hikayesi ile başlıyor. Gece karanlığında değişik mekanlarda sabaha kadar aranan cesetin keşfi sabaha sabaha yakın gerçekleşir. Ancak bu arayış sürecinde biz Anadolu’nun perişan memurluğunu, insanların basit ve devlet güdümlü muhafazakar dünyalarına gireriz. Cemile adı verilen muhtarın kızının gaz lambası ile yaptığı çay servisi sonucunda cesedi arayanların da günahkar yüzleri ortaya çıkar. Böyece yavaş yavaş savcı’nın karısının intiharı ve Otopsi yapacak doktorun yalnız dünyasına girmeye başlarız. Zanlı Kenan, arkadaşı Yaşar’ın karısı ile olan gayrı meşru ilişkisi ortaya çıkanca Yaşarı öldürmek zorunda kalmıştır. Aslına Yaşar’ın oğlu da kendi oğludur. Doktor savcıyı karısına otopsi yapmamakla suçluyordu. Zira intihar ettiği ortaya çıkacaktı. Doktor hiç bir ölümün sebepsiz olamayacağına inanıyordu. Ancak Yaşar’ın cesedi otopsi edilirken Akciğerindeki toprak parçalarından kendisinin diri diri gömüldüğü ortaya çıkar. Şimdi de doctor otopside ölüm sebebi belirsiz yazmak durumunda kalır. Zira doğru rapor verdiği takdirde otopsi yaparken pencereden izlediği Yaşar’ın çocuğu Kenan hapisten bir daha çıkamayacağı için hayatı boyunca yetim olarak yaşayacaktır. Onun iyiliği için otopsiyi temiz vermek durumunda kalır. Ancak savcının yüzündeki kara leke izlerine benzer bir lekeyi şimdi de Yaşar’ın cesedinden fışkıran kan Doktor’un yüzünde oluşturmuştur. Anadolu insanının sıkışmışlık ve çaresizliğinin epik anlatımı olan ‘Bir Zamanlar Anadoluda’ filmi estetik başarısının yanında Türkiye’nin sosyolojik ve felsefik alt yapısını sorgulaması bakımından da dikkate değer bir film. Ceylan’ın 3 Maymun’la başlayan bu değişim süreci Türk sinemasına da yeni boyutlar ve derinlikler katacak gibi. Bu anlamda bu film Sanat sineması adına da büyük bir kazanım.

You May Also Like

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir