Yönetmen: Al Pacino
Senaryo: Al Pacino, Fredederic Kimball, William Shakespeare( Richard III)
Oyuncular: Al Pacino, Kevin Spacey, Alec Baldwin, Winona Ryder, Aidan Quinn, Penelope Allen, Haris Yulin
Cinematographi: Robert Leacock
Music: Howard Shore
Time : 112 dakika
Yapım yılı :1996
Tartışma konusu sinema olduğunda bir çok konunun hatta kafaların karıştığı aşikardır. Çünkü sinema diğer sanatlardan ayrı olarak tarihsel geçmişe sahip olmayan genç daha doğrusu modern bir sanat. Bu yüzden de eleştirmenlerce bazen üvey evlat muamelesi görmektedir. Ancak zamanla sinema üzerine konuşmayan eleştirmenlerin, yazarların azaldığını görmekteyiz. Bunun bir sebebi diğer sanat dallarında olan sanatçıların gün geçtikçe bu modern sanatta kendilerine yer bulmalarıdır. Müzisyen artık film müziği yapıyor. Mimar sahne tasarımını düzenliyor. Şair ve Edebiyatçılar senaryo yazımında etkin görev alıyorlar. Ressamlar mizansen kurgusunda danışmanlık yapıyor. Sanatçıları bırakın bilim adamları dahi bu büyülü kutudan pay kapmakta gecikmediler. Psikolog, sosyolog, filozof hatta bazen fizikçi, kimyacı, coğrafyacı, tarihçi, matematikçinin dahi sinema sektöründe kendine bir yer bulduğunu görmekteyiz. Bu rağbetin ikinci ve de daha önemli sebebi ise yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı gibi sinema sektörünün gittikçe bir sanayi sektörü konumuna gelmesi. Böylece bir çok alandan eleman istihdam etme imkanına sahip oldu.
Her ne kadar yukarıda sinemayı bir çok sanatın ya da bilim dalının kesiştiği bir daire olarak tanımladıysak bu daire içinde bazı sanatların renklerinin koyu olacağı aşikardır. Örneğin dram ve hikaye üzerinden giden senaryo için edebiyat ve tiyatro kaçınılmaz olarak etkisini yoğun olarak gösterir. Aynı şekilde mizanseni ve renklerini tanımladığı için resim ve fotoğraf görsel zevki oluşturan ana unsurlardır. Tabi diğer sanatlara göre geç olduysa da sinemaya ritm kazandıran müzik de kendine belirgin bir yer kaptı. Avrupa’da bu sanat dallarından özellikle tiyatro ve romanın belirgin etkisinin yoğunlukta olduğu gözlenirken, doğuda şiir ve resmin etkisinin daha yoğunlukta olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bu girişten sonra şimdi de Alpacino’nun ‘Richard’ı Ararken’ filmi üzerine bu perspektiften hareketle filmin hangi sanatların etkisinde olduğunu ya da hangi sanatlarla ilişki içerisinde olduğunu incelemeye çalışalım.
Bu film öncelikle temel olarak Al Pacion’un kendi ağzından da söyleyerek teyit ettiği gibi sıradan insanların Shakespeare hakkında neler hissettiğini öğrenme merakının sonucu vucuda gelmiştir. Başta yönetmenin kendisinin ve sıradan insanların oyuncu olduğu filmde ‘metod acting’ ekolünün güzel bir örneğini görmekteyiz. Bu anlamda filmin başlarında da geçen bir diyolog sonucu belgesel bir drama yani Pacino’nun da deyimiyle dekodrama örneğine rastlamaktayız.
Bu filmin çekimi yaklaşık 3,5 yıl sürmüş. Bunu Pacino’nun filmde değişik uzunlukta saçı ve sakalından da anlayabiliriz. Aynı yıl içinde gösterime giren Ian McKellen’in filmi ‘Kral 3.Richard’ filmi Şekspir oyununun 1930’lar İngiltere’sine uyarlanmış haliydi. Ayrıca 3.Richard oyunundan yola çıkarak çevrilen başka bir film de 1955’te Laurence Oliver tarafından çekilmişti. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi Alpacino’nun filmi bunların filmlerine göre hem kurgusal sinema açısından hem tiatral sinema açısından farklılıklar taşımakta. Belgesel diyebileceğimiz yerde Al Pacino bizi birden 3.Richard oyununa götürerek tiatral bir zevk tattırırken, Olayın sahnede değil de değişik mimari özellikteki mekanlarda cereyan etmesi seyirciyi tiyatrodan uzak sinematik bir atmosfere sürüklemekte. Al pacino’nun hem 3.richard oyununda hem de belgesel sekanslarda Shakspeare uzmanlarından tutun da çok sıradan hatta evsiz sokak insanları ile yaptığı diyaloglarda gösterdiği etkin performans sayesinde belgesel ve oyun arasında, geçmiş ve şimdi arasında bir geçiş sağlayarak yeni bir sentez yarattığına şahitlik etmekteyiz. Beri yandan montaj masasında sinema yönetmeni, perde arkasında tiyatro yönetmenliği yapan Al Pacino tiyatro sinema arası bir eklektizmin belgesel anlamda güzel bir örneğini sergilemekte. Bu yönleri göz aldığımızda filmi 3 başlık altında toplayabiliriz: 3. Richard oyunun kendisi, oyun hakkında belgesel ve toplamda ‘Richard’ı ararken ‘ filminin hazırlanması. Bazı sahneleri göz önüne getirdiğimizde oyun ile filmin belgesel çekim çabalarının paralel ilerlediğine tanık olabiliriz.Oyundaki olaylarla Pacino’nun gerçek hayatta documanter olarak yaptığı diyaloglar hatta duygusal etkiler paralel ilerlemekte. Kahkaha ve son sahnedeki gerçek hayattaki ölüm provası sahnesini hatırlamak yeterli.
Temel başlıklar altında filmin çekim merkezinde olan diğer sanatları sıralayacak olursak:
TİYATRO ve EDEBİYAT
Filmin ismi dahil büyük kısmı 3.Richard’ın oyunun etkisinin altında. Yönetmenin oyunda oynayarak sonra kendisi de bir izleyici olarak montaj masasında izleyicinin kendisini gördüğü ve bu etki altında belgeseldeki oyunculuğunu yönlendirdiğini görmekteyiz. Bu anlamda tiyatrodaki gibi seyircinin varlığının oyuncu üzerindeki etkisini izlediğimiz için bu filmi yeni bir tiyatro formu olarak da kabul edebiliriz. Shakspeare ve oyunun gerçekliği ise gerek tiatral-sinema gerekse de belgeselin ana damarlarını oluşturmakta. Oyunculuk ve performans belgeseldeki ile oyunun oyunculuğu arasındaki farkı belirgin kılmakta. Toplamda edebiyatın ve özellikle edebiyatın merkezde olduğu bir film.
MİMARİ:
tiyatrodaki sabit ya da doğal olmayan sahnenin aksine oyun ve belgesel bölüm gerçek mimarinin cazibesi altında. Doğal olarak oyunun mimarisinin Shakspeare döneminin mimarisiyle yakından örtüştüğünü belgesel bölümde ise buna benzer mekanların arama çabasına tanık olmaktayız. Filmin karelerinde göze çarpan mimarilerin krallık dönemini çağrıştırıyor olması bizi daha gerçekçi bir atmosfere sürüklüyor. Aradaki tarihsel boşluğun mimari ile kapatılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz.
MÜZİK:
Tarihsel boşluğu kapatan ikinci bir unsur da Howar Shore’ın müziği. Newyork sokaklarındaki müzik bizi doğrudan 3.richard’ın oyunu ile bağlantıya ve bu yolda iz sürmeye götürüyor. Filmin sonunda ise kendimizi de oyunun seyircisi olarak kabul edersek katarsis de müzik etkisini daha iyi göstermektedir.
RESİM:
Özellikle oyunun mizansenin belgesel bölümde araştırma sürecinde bakılan resimlerle örtüştüğüne tanıklık edebiliriz. Özellikle kostüm renklerinin, sahne mimarisindeki renkler oyunun belirli noktalarında oyuna katılarak 3.şahıs bir oyuncu gibi filmde rol alırlar.
Bunlardan ayrı olarak sosyolojik olarak en alt tabakadan en üst tabakaya kadar Shakspeare ‘ın ya da bir ozanın toplum üzerinde ne kadar büyük etkisinin olduğunu saptamış bulunmaktayız. Psikolojik olarak 3.Richard’ın günümüz toplumunda da halen yaşadığını her an kardeşlerini dahi öldürebileceğini söyleyebiliriz. Coğrafyanın önemine binaen Al Pacino dönemin atmosferini yaşamak için Shakspeare’in evine dönemin mimarisini taşıyan bölgelere gitmekte. Tarihsel dokümanlardan yararlanmadaki ustalık da tarihin film üzerindeki etkisinden söz eder.