BİLİNMEYENE

21.9.2002

İnsanın bilinmeyene olan bu bitmeyen özlemi herhalde en çok bildik sanılanlara doğru bir bilinmeze götürür bizi. bu bilinmeyen aranılan bilinmezlik var olanı zamanla somurtkan, cisimleşmiş, ruhsuz ve atıl kılmaktadır. İnsanın çok sonra fark edebileceği gizemlerin tanıdık yüzleri aslında hep unuttuklarımızdır galiba. oysa unutmak mutlu kılmanın ilk tercihidir zor olan ruhu. kendi cisminden yorgun dönen her hafıza ve sezgi kaybedilmişlikler savaşının sonunda bilinmeyene doğru büyük bir iştahla yelken açmaktadır. Ve bu defalarca tekrarlandıktan sonra gerçek erdeme ulaşıp geç de olsa geriye dönüş ummanına yollamaktadır daha kendini bilmeye yeni başlamış bu ruhu. Erdem olan o olur ki en es geçtiklerinde şaşırır kendini daha çok bulmasına. Dilenmesi olan bu her dem oluşturulan kaygının bizi yeni bir bilinmeyene götürmemesi iken yine bütün yollar oraya çıkar ve ihtiyar ruh kalbini beyninden söküp sonunu hiç göremeyeceği dehlizlere yollamaktadır. Belki izinden gelenler olmuş olması ihtimaline karşılık da kalmışsa beyninde hala hatıraları zamanın çocuklarına bırakmaktır asıl zor olan bir ölümün kıyısını kaybettiğini hatırladığı zamanlarda.

You May Also Like

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir