HER TARAFIMDAN FIŞKIRAN

24.4.2000 / Haseki

Bu bekleyiş ne kadar sürer bilmem. Ah bir çocuk olup yaşanılanımı yaşamadıklarıma eklesem ve yarının tarihine bu günden baksam. Beklesem seni öylece habersiz. Hiç böyle olmayacak yüreğimdeki anaforların rengi. Seni unutmak istedikçe senle kuşatılıyor her yanım. Sen oluyorum hatırıma gelmediğin müddetçe. En çok uyumayı seviyorum o yüzden, ta ki düşlerimde gerçekliğin seni gülümseyene kadar. Seni yaşasam belki yaşamak istemeyiş çabalarımdan daha az dolarım senle. O zaman o da ezik ve pörsümüş alnımı yolarım hep senin her gidişinde.

Böyle doğmasan içime, belki olmadığına üzüleceğim. Ama öleceğini bilmiyorum her doğanın. Benim dayanamadığım; seni yaşadıkça şayet sen benden önce ölürsen bedenimin parçalarına sonra nasıl yorulmuş ruhumla üfleyeceğimdir. Kaygım, yok oluşuma değil; varlıktayken yokluğumdan dolayı (her zaman ki gibi seni yaşayacaksam) yokluğu yaşamamadır.

Yaşamı ve ölümü böyle dünyalarımıza hapsetmek sığmıyor bir deli yanıma. Bir yanım gökyüzünden sesleri çalınmış yetim çocuklar için, yıllardır dost bulamamış sahipsiz kuyular için bekleye bekleye kalbi taşlaşmış Davut’un yetim örsü için, betül bir kızın çarmıhlar için doğuracağı çocuğu olmadığı için, İlyas’ın ölü bir kenti dirilttikten sonra ölen bu kente Yezavel’in gelmeyeceği için hiranın, yesribin, taifin damarlarında gömülen Muhammed’in kokusu için senin bilinmeyen bir savaşta seni konuşturup yüreğimdeki beni sana haşredecek benliğim için ağlar durur. Bir yanım senin kaybedilmekliğine, savruk bir kayboluşun ücra mekanlarında hüzün kalemlerinden senin gülen resmini çizemeyecek oluşuma ağlar.

….

İşte böyle yeniliyorum. Gözlerindeki gülümsemenin hangi zindanımın hangi duvarını kaldırdığını biliyorum. Öyle daha kolay oluyor kuşatması renkli duvarlarının pörsümüş mahzenlerimi. Bir gülmesen her şey yoluna girecekti. Ben kendimin sayhasında vaveyla, çocukların şarkılarında, cebimde umut renkli misketlerle dalacaktım sokakların ortasına. Öyle kalbimdeki hüznü güldürmeseydin, geceleri ve sabahları uyku ve bilinç arasında sana tutsaklığıma rağmen yaşama renk vermek için savaşacaktım. Daha önce başarmıştım. Çünkü sevdam aşkımın aklıydı. Şimdi öylesin ki; sen mavi elbiselerinle sevdamın aklı kılmışsın aşkımı; ve ben duygusal bir akla nasıl bu yorgun kalbimi çoğaltacağımı bilemiyorum. Keşke öyle deli bir ideoloji ve ya inancın gölgesinde sıcak güneşi çölsel ruhlarımızda yeniden ıslatmak için bir köşe başından onuru akarken, arkadan sıcak bir mermi götürseydi kalbimi benden; ve ben, öylece sana bakıp gülümsemene karşılık hep cevap verebilseydim kalbi delik bir çocuğun hayatla dolması gibi… Keşke öyle ussallığı aşan yüreğindeki sevdamın rengini daha önce bu kadar tanımış olmasaydım.Şimdi o yüzden hep unutuyorum hangi renk hangi ölümü getirir!..

You May Also Like

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir