UMUTSUZLAR PARKINDA OTURAN TRAJEDYALAR

Nisan 2003

İkinci yeni ile daha çok adı anılan Cansever aslında 1940’lı yıllardan beri şiir yazmaktaydı.İlk şiir kitabı “İkindi Üstü(1947)” olan şair şiir çizgisini değiştirerek 1954’te “Dirlik Düzenlik”i yayınladı.Ardından “Yer Çekimli Karanfil(1957)”,”Umutsuzlar Parkı(1958)”,”Çağrılmayan Yakup(1966)”, “Ben Ruhi Bey Nasılım(1976)”, son olarak “Oteller kenti” önemli kitaplarındandır.

Kimi şairlerin yaşadıkları dönemler gereği mekândan ve zamandan soyutlanamadığı için kendi şiirlerinde de değişik evreler görülür. Kelimelerin aile bağları kopar, başka bir ilişki ile bir araya yeni ritmin etkisiyle yeni bir imge meydana getirmek için tekrar bir araya gelirler veya bir mesafeyi korurlar.Bir süre sonra şair artık kendi sesini yakalar ve böyle devam eder. Şair artık doruğundadır ve artık ordan seslenmektedir. Modern türk şiirinde en çok evre yaşayanların başında Nazım Hikmet gelir. Sonra Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, İlhan Berk. Bu onların kendi seslerini yakalayamadıkları,sürekli arayışlar içersinde olmalarından kaynaklanabileceği gibi onların dorukları veya sürekli aynı sesi konuşmayı kendileri için bir engel kabul etmelerinden de kaynaklanıyor olabilir.Kimi şairler ise başlangıçtaki yoğrulmadan sonra sürekli yakaladıkları üslupları, imge ve dize sesliliği ile arıtk onları nerde görürseniz bu şaire aittir diyebilecğeiniz bir hal alır. İşte Cansever de Behçet Necatigil, Yahya Kemal, İsmet Özel gibi belirgin vurgu ve yıkımlarıyla kendisini okuyana kolay tanıtan bir şiire sahip. Ancak Cansever’in ikinci yeni öncülerinden olmasına rağmen Karakoç’tan ve Süreya’dan ayrılan önemli bir yönü imgeyi ve dizeyi çok koşul saymaması. Bu yönüyle 1947’de çıkan ilk kitabı “ikindi üstü” dizenin hemen hemen yıkıldığı yer yer hikaye tarzına yaklaştığı örnekleriyle doluydu. Ancak bu tarz Varlık Dergisi Aralık 1947 sayısında Orhan Veli tarafından böyle mısraların olamayacağı bunun şiire kıymaktan başka bir anlama gelmeyeceği tepkisiyle, Melih Cevdet’in biraz daha yumuşak olmasına rağmen Cansever’in iyi mısrayı bulması gerektiği ile, Tanpınar tarafından ise bunların çok güzel olduğu ama hiç birinin şiir sayılamayacağı tepkisi ile karşılandı. Bu tepkilerden sonra Cansever 1954’e kadar şiir yayınlamadı. 1954’ te yayınlanan Dirlik Düzenlik’teki şiirleri için Mehmet H. Doğan ; “50’lerin sıradan yorumlarına benzer Garib’in son yıllardaki şiirleri ve özellikle Metin Eloğlu’nun ilk kitaplarındaki havayı taşıyor” yorumunu yapar. Orhan Veli’nin Edip’in dizeyi yıkma anlayışına tepkisi önemli olmasına rağmen kendisinin daha sonra yazdığı şiirler dizeyi Cansever’inkinden daha düzeysiz hale dönüştürdüğü için ilerde Atilla İlhan onun için şu yorumu yapacaktır; “Dizeci şiir bu şiirden bir gün öç alacaktır”. Ki tam olarak Cansever’in kendi sesini bulduğu Yerçekimli Karanfil (1957) ile bu gerçekleşti diyemiyorsak da imgeci şiirlerle yoğrulan İkinci Yeni tekrar “dize”ye imge ile yeni bir güç kazandırdı. “Kendi yalın söyleyişi, çoğu zaman imgeye dayanmayan şiir” düşüncesindeki Turgut Uyar gibi belki de kavramlar oluşturmaya çalışarak şirini olgunlaştıran Cansever; dizeyi toptan silmese de halen şunları söylemekteydi:
“Dize işlevini yitirdi: Şiiri şiir yapan bir birim olarak yürürlükten kalktı. Eski rahatlığını, o sessiz, kıpırtısız düzenindeki rahatlığını boşuna aranıyor şimdi.”(Dönem Dergisi Şubat 1964 ”Tek sesli şiirden Çok sesli şiire”)
İmgeyi temel almayan şiirin yanında hemen hemen dizeyi de boşlayan Cansever şiiri artık kendini okutamaz olur.Hatta yer yer sizi bir şair nefesi ile bir ortama davet eder.Kendinizle ilgili bir insanlık durumunu hisseder, bu şiir beni okuyacak derken muzurluğu ile: ben senden küstüm, vazgeçtim dedirtecek mısralarla doludur şiiri.Alın size bir örnek:

“O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa”
(Ben Ruh Bey Nasılım)

“Bu gün Pazar eve kırmızılar taşıyorum
Amcamı arıyorum, duvara bakıyor amcam
Duvarda ne var, bende bakıyorum,
Komşularımı çağırıyorum onlar da bakıyor.
Çağırsam önüne gelen duvara bakacak
(Konyak)

Ve yer yer daha da belirginleşen sizi öylece dağıtan, size başladığınız yeri unutturan imgeden hemen hemen yoksun tıkanık bir ritmi şiirlerinin çoğunda görmek mümkün.Sizi bir nesneye götürür sandığınız yerde aslında oyun oynamakta, ordan hemen değişik ve ansızın bir ritim ile başka yerde bırakmakta.Onun bu dize anlayışına karşın Cemal Süreya belki önemsizleşecek olanın mısra olduğunu ama dizenin divan edebiyatındaki gibi egemenliğini, tanzimattaki gibi kaybedebileceğini ama her türlü önemini(Cansever’in tabiri ile)kaybedemeyeceğini vurgular. Ki kendisi ve ikinci yeni ile imge yeniden dizenin elbisesini giyerek dizenin hakkını geri verir.Tabi modern şiirin dizesi ile divan edebiyatının ya da Yahya Kemal’in dizesini karıştırmamak gerekir. Yahya Kemalin dizesinde de imge yoktu ama Cansever’in aksine kendisini okutabilecek başka bir güç vardı. O da biçim olarak dizeyi kontrol eden aruz vezni. Ona kazandırdığı ritim ile okuyanda bütüncül bir ritmik akış bırakır.Ancak böyle olması için de şiir okuma eylemini çok önemsediğini özellikle vurgular. Aksi takdirde imgesi olmayan(her ne kadar öz kelimelerle kurgulanmış bir şiir olsa bile) bir şiir düzgün veya kendi tabiri ile şairi gibi okunmadığından çok farklı anlam ve etkiler bırakabilir. Oysaki şiirde imge olmamasına rağmen Paul Eluard’ın şiiri için aynı şeyi söyleyemeyişimizin sebebi onun çok yalın ve sade bir dil ve daha çok ortak toplumsal acıları işlemesiydi.Cansever de gide gide son şiirlerinde imgeleri çıkararak daha yalın bir şiire doğru gider. Bu yönü ile kavram ve sözcükleri dikkatli seçerek imgeden ziyade daha çok akla ve mantığa seslenen kelimelerle oyun oynayarak yeni birleşimler ortaya koymaya çalışır.(Trenlerin çukulata yemesi karanfil mezarı, çelik mavisi, sinirli gürültü v.s.)Böyle basitleştirme yoluyla kelimelerin veya anlamların yerini değitirerek yer yer büyük şiirin kıyılarına dokunabilmiş olan Cansever, de muhtemelen S.Malarme gibi büyük şiirini yazma arzusunun peşindeydi.

“Büyük şiir şansın yardımı ile yazılamaz. Sanırım öncelikle şiirsel biçimin seçimini tam olarak yaptıktan sonra başlıca amacımız bir şiirin sözcüklerini kendi kendimizin aynası kılmak olmalı.(Başlangıçta yeterince bağımsız oldukları ve herhangi bir dış izlenimi gereksinme işleri nedeni ile) hiç biri kendi rengini taşıyor görünmeyinceye ve tümü de bir gamın notaları oluncaya kadar”.S.Malerme ve Cansever’in şiirleri ortak olarak ikisi de gamdan yola çıkıyorlarsa da Canseverin kavramları Mallerme’in imgelerine göre geride kalmıştır. Nitekim imge olacak bir çehreleri olmadığı gibi, oldukları gibi de bir ses çıkaramıyorlar.

“Güven Turan’ın da dediği gibi hem yüz hem maske olan, hem yüz hem maskesinden konuşan” ikileminde olan Canseverin mısraları Malarme’nin büyük şiir tanımına bu yönü ile ve özellikle önemsediği nota (müzik ) yönü ile de uzak durmaktadır. Zira Malarme’nin özellikle önem veridiği şiirin müziği yer yer dizeyi dağıtan, imgeden koparılan sözcüklerin ansızın değişen ritimleri ile kendi başına farklı bir ritim olsa da Mallerme’nin büyük şiiri için atlanılmaması gereken bir noktadır.

Herşeye rağmen Cansever’in şiiri Karakoç’un 1957 de nitelediği Materyalist etkiyi de aşarak Modern Türk şiiri için önemli bir kilometre taşı olmuştur. Onun dizeyi yok saymış girşimi bile imgenin yerini bulması ile sonuçlandığı için kimbilir belki ilerde olursa bir Rimbaud veya San Jonpers şiiri gibi imgeye rağmen bir düz yazı şiiri için önemli bir açılım sayılabilir.

Hepimizin an gelir de oturmak zorunda kalacağımız umutsuzlar parkında, Modern Türk şiirinin bankında bir trajedyayı işitirsek bilelim ki ondan Cansever in de şair sesi vardır.

Ve belki de şunlara benzemektedirler:

YER ÇEKİMLİ KARANFİL(1957)

(ey)
Sen usul,ben yavaş,kime yaraşır bu sessizlik
Kim biner bu gemiye insandan kıyılar yapılırken
Yetmez mi dalgası vursundu azıcık gözlerimize
Gözlerini gözlerime,siz bak ey!

(Kaybola)
Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşam ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplaklığın ayaklarla

UMUTSUZLAR PARKI(1958)
(amerikan bilardosuyla penguen 11)
İşte bir kadın kadına geçiyor yürürken
Sizi alıyor,sizi ölçüyor,sizi yapıyor kendinize
Açığa koyuyor sizi
Bilip de söyleyemediklerinizi

(umutsuzlar parkı 111)
Binlerce ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum,kendimden anlıyorum biraz

(Umutsuzlar parkı 1X)
Artık ne uyanmak için bu sabahlar
Ne de bekliyoruz,beklemek için değil
Üstelik ne de bir karanlıkla anlatıyoruz bu düşünceyi
Ne açıp da ağzımızı tek kelime
Yok,hayır,kaskatı durmuşuz sadece
Durmuşuz;ölümü,acıyı,daha neleri durdurmak için

NERDE ANTİGONE(1961)

(bedevi)
Gözlerimin ıssız,donuk,kaverengi kentinde
Geçiyor ak boyunlu develer,yorgun sürücüleri
Günlerdir,öyledir,bir daha anlamak üzere
Bakıyorlar durmadan çok uzakta bir yere
Sorsanız görmüşler mi bir masal kadar olsun gördüklerini
Gözlerimin ıssız,donuk,kahverengi kentinde.

TRAGEDYALAR(1961)

(Tragedya 1)
Çünkü bir bir yıkılmakta açsanız radyoları
Sokaklar,köpekler,tanrının bütün eşyaları.

Bozulduk. Ve bozuldu alınyazımız.Yalnız
Kuşandık yas tutmaz giysilerini SENİN

Hepimiz Tanrı kaldık,kimse mutluyum demesin

SONRASI KALIR(1974)

(pas)
Duvar diplerinde ve sakınaraktan
Duvar diplerinde ve alacakaranlıkta
İyi yenmemiş bir kiraz çekirdeği gibi yıprak
Gidip geliyorsun durmadan
Gücenik bir köpeğin okul şarksını anımsattığı gibi
Gidip geliyorsa

Duvar diplerinde ve sakınaraktan
Bütün paslar kabarıyor bir bir
Ağzın ve dilin ve parmakların pası
Yüreğin ve bilincin

(flaş)
Sensin
Akıyor ön dişlerin beyaz beyaz yanıma
Herşey rengine göre kanar bilirsin

(alaşım)
Ben uzakları iyi bilen bir adamın yakın elleriyim
Çürük bir elmanın pembemsi gerinişinde
Hiç bir göğün gelip gelip götüremediği
….

You May Also Like

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir